AHMED VEFİK PAŞA

Contents

AHMED VEFİK PAŞA

{Yirmi dört gün sonra ise 4 Şubat 1878’de, Dâhiliye nâzırlığı da kendi üstünde olmak üzere, başvekil unvanı ile Hamdi Paşa’nın yerine hükümet başkanlığına getirildi. Daha meclis başkanı iken, Mordtmann’ın efkâr-ı umûmiyede onun sadârete geleceği yolunda doğmuş bulunduğundan bahsettiği beklenti böylece gerçekleşmiş oldu. Mânevî ıstıraplardan başka geçim sıkıntıları ile de bunaldığı bu uzun mâzuliyet hayatı Sadrazam Âlî Paşa’nın ölümü (12 Eylül 1871) ile son buldu. Mahmud Nedim Paşa onun yerine sadrazam olur olmaz kendisine tekrar mühim makamların yolu açıldı.|Yeniden canlanmaları ve edebiyat diline mal olmaları düşüncesi, Ahmed Vefik’in bu tercümesine Türkçe’nin halk dilinde kalmış, hatta unutulmuş sözlerini getirir. Fakat bunlar yanında en alışılmadık Arapça, Farsça sözlerin yer alıvermesi, onun ifadesinde daima olduğu gibi bu bakımdan insicamı kaybettirir. Ahmed Vefik Paşa, Yûsuf Kâmil Paşa’nın tercümesine karşı üstü kapalı bir tenkit taşıyan önsözünde, Türkçe’nin zenginliğini gösterecek yeni bir nesir tarzı getirdiğinden bahsettiği, bazı parçaları daha 1869’da hazır olan bu iddialı tercümesini Kâmil Paşa’nın ölümünden sonra neşretmiştir. Bursa valiliği sırasında 1880’de ilkin Hudâvendigâr gazetesinde tefrika edilip aynı yıl yine Bursa’da kitap şeklinde basıldıktan başka 1885’te İstanbul’da üçüncü baskısı yapılır. Mekteplerde kitâbet derslerinde okutulan tercüme, gördüğü rağbet dolayısıyla beş yıl içinde üç defa basılmıştır.|Bursa’nın imar ve tanzimi için daha önce müfettişliği sırasında başlamış olduğu faaliyetlere daha geniş imkânlarla devam etti. Aleyhindeki söylentilere bir cevap olurcasına, buradaki üstün hizmetlerine mükâfat olarak valiliğinin üçüncü senesine girdiği sırada kendisine devletin en büyük nişanı olan birinci rütbeden murassa‘ nişân-ı Osmânî verildi (12 Ocak 1882). Ayrıca İnegöl’deki Çitli maden suyunu da işleterek müfettişliği sırasında kurulmasına ön ayak olduğu memleket hastahanesine vakıf şeklinde gelir kaynağı haline getirdi.}

{Bu ayın en çok okunanları|Kitap Okumak ve Okumayan Toplum|Yeni Nesil Veba}

{

  • Onun bu emsalsiz başarısına olan hayranlık, “Ahmed Vefik, Molière’e eserlerini Türkçe’de yazdırmıştır” hükmü ile en veciz ifadesine erişmiştir.
  • {

  • Buradaki bütün yanlış bilgiler ondan faydalanan birçok yazıya da geçmiş bulunmaktadır.
  • |}

  • Bir maarifçi tarafı her zaman kendini gösteren Ahmed Vefik, bu arada talebe için yer adlarını Türkçe okunuşlarına göre tertiplediği dünya küresi ile çeşitli haritalar da bastırdı.
  • {

  • Ekim ortalarına doğru dönüşünde Tercüme Odası başmümeyyizliğine yükseltildi.
  • |}

  • Ayrıca İnegöl’deki Çitli maden suyunu da işleterek müfettişliği sırasında kurulmasına ön ayak olduğu memleket hastahanesine vakıf şeklinde gelir kaynağı haline getirdi.
  • {

  • Ayrıca, var olduğu rivayet edilen Miftâhu’t-tefâsîr ve yandığı söylenen Târîh-i Kâinât adlı iki eserine de ulaşılamamıştır.
  • |}

|

    {

  • Düşmanlarının rol oynadığı tahkikat sonunda, 11 Mart 1865’te emeklilik adı altında azli ilân edildi.
  • |}

  • Bu vadideki çalışmalarının en başında Molière’den, onu başlı başına bir mektep kılacak kuvvet ve zenginlikte Türkçe’ye kazandırdığı eserler gelmektedir.
  • {

  • Herkesçe paylaşılagelen bu takdir onun adapte ve tercümelerini nihayet birer şaheser sayacak noktaya kadar varmıştır.
  • |}{

  • Kendisine karşı aşırı bir düşmanlık duygusu içinde olan Nâmık Kemal, kanaatlerinde tezada düşmek bahasına onu her yönden kötüleyip batırmaya çalışmıştır.
  • |}

  • Şinâsi’nin, atasözlerini çok defa hâlis ifadeleri yerine divan şiirinde ve münevverlerin dilinde değişiklik görmüş şekilleriyle nakleden eserini kendi elindeki malzemeye nisbetle yetersiz bulduğu anlaşılan Ahmed Vefik, esas ağırlığı halk ağzındaki söyleyişlere verdiği çok geniş derleme mahsulü olan kitabında Şinâsi’deki mevcudu birkaç misline çıkarır.
  • Molière’deki asılları gibi manzum altı tercümesinde ifadeyi zorlayacağı endişesiyle bile olsa aruzdan uzak durup hece veznini seçmesinde de kendisini hissettiren millî bir tercihten bahsedilebilir.

|

  • Devletin ilk pâyitahtını içinde bulunduğu harap halden kurtarmayı millî bir izzetinefis meselesi kabul eden Ahmed Vefik, Bursa’yı iptidai ve yıkık dökük bir şehir olmaktan çıkarıp mâmur bir hale getirmek için büyük gayret sarfetti.
  • {

  • Batı’da olduğu gibi aşırı hürriyetlerin hâkim bulunduğu bir meşrutî idarenin memleketin şartlarına uygun düşmeyeceğine inanan, hızlı ve çapı büyük değişikliklerden çekinen Ahmed Vefik Paşa, hadisenin içindeki yeri dolayısıyla devrin şartları tam dikkate alınmadan siyasî tarihimizde tek yönlü tenkit ve ithamlara hedef olmuştur.
  • |}

  • Ahmed Vefik Paşa’nın bütün bu çalışmalarından başka, eski müelliflerin tarih ve edebiyat sahasındaki neşir imkânına kavuşamamış mühim eserlerinin basımını sağlamak suretiyle kültür ve fikir hayatımıza yaptığı, ancak lâyıkı ile bilinememiş ayrı bir hizmeti daha vardır.
  • {

  • Mânevî ıstıraplardan başka geçim sıkıntıları ile de bunaldığı bu uzun mâzuliyet hayatı Sadrazam Âlî Paşa’nın ölümü (12 Eylül 1871) ile son buldu.
  • |}{

  • Burada, Süleymaniye Camii’nin sürdürülmekte olan iç tamir ve restorasyonunda gösterdiği fevkalâde gayret ve hizmetten dolayı, cami kısmen tekrar ibadete açıldığında (15 Şubat 1862) ikinci rütbeden Osmanî nişanı ile taltif edildi.
  • |}

  • Adaptasyonlarında şaşılacak bir kudretle, Fransız cemiyetinin Molière’de yer almış tiplerini şahsiyetlerinden ve komiğin unsurlarından hiçbir şey eksilmeyerek, hatta bu tarafları daha da zenginleşip kuvvetlenmiş surette Türk cemiyetindeki tam eşlerini bularak âdeta ikinci defa yaratmıştır.

}

{Ahmed Vefik Paşa’nın bilinmiş yahut unutulmuş hizmetlerle dolu devlet adamlığı yanında kültür ve edebiyat hayatımızda, bilhassa millî düşünce bakımından tarihten dile ve hatta tiyatroya kadar kendisini bir öncü durumuna getiren, değişik kollarda mühim faaliyet ve çalışmaları vardır. Meclis-i Vâlâ âzası olarak 14 Nisan 1861’de İstanbul’a dönen Ahmed Vefik, 23 Kasım 1861’de kurulan Fuad Paşa kabinesinde, paşa henüz fevkalâde komiserlikle Şam’da bulunmakta iken, Yûsuf Kâmil Paşa’nın sadâret kaymakamlığı sırasında doğrudan doğruya hükümdar iradesiyle Evkāf-ı Hümâyun nâzırı oldu. Burada, Süleymaniye Camii’nin sürdürülmekte olan iç tamir ve restorasyonunda gösterdiği fevkalâde gayret ve hizmetten dolayı, cami kısmen tekrar ibadete açıldığında (15 Şubat 1862) ikinci rütbeden Osmanî nişanı ile taltif edildi. Büyük bir kararlılıkla bu nezârete bağlı müesseselerdeki birçok yolsuzlukların üstüne gitmesi yüzünden bunları işleyenlerin hâmisi veya yakını durumunda olan bazı ileri gelenlerin kin ve düşmanlıklarını üzerine çekti. Osmanlı Devleti’nin Tanzimat’tan sonraki kanun ve nizamnâmelerini bir araya getiren Düstur’un bir baskısı da ona havale edilmiş olduğu gibi, Halim Giray’ın Gülbün-i Hânân’ı da 1870’te onun eliyle neşir sahasına çıkar. Ahmed Vefik, aynı yıl ondan az önce Şeyh Sa‘dî’nin Gülistân’ının güvenilir eski nüshalarla karşılaştırılıp tashih edilmiş ve manzum parçaları Yesârîzâde’nin ta‘lik hattına çekilmiş çok itinalı bir baskısını da gerçekleştirdi.|İsmâil Hakkı’nın Osmanlı Meşâhîr-i Üdebâsı serisinin ikinci kitabı olarak neşredileceği 1896’da haber verilmekle beraber basılmayan kitabından bu yana hakkında çıkan ilk eser, İsmail Hikmet’in vesika yerine hayale dayanan 1932’deki küçük risâlesi olmuş, ikinci eseri de M. Zeki Pakalın’a ait, incelemeden ziyade Ahmed Vefik Paşa hakkında yazılanları bir araya getirmekten ibaret kalan hacimli bir derleme teşkil etmiştir. Ahmed Vefik Paşa’ya dair bibliyografyada adları görülecek daha sonraki monografi ve yazılar bunlardaki bilgileri eksik, hatta daha da yanlış şekilde tekrarlamaktan başka bir şey yapmamışlardır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ansiklopedi maddesi (1941), getirdiği dikkatler ve değerlendirmelerle Ahmed Vefik hakkında yazılanlar arasında ayrı bir yer tutmaktadır.|Nâfia nâzırı sıfatı ile Edhem Paşa’nın himayesi altında neşredilen ve üzerinde hazırlayanların isimleri açıkça belirtilen eserde, müellif olarak herhangi bir iştiraki olmaksızın Ahmed Vefik Paşa, Yeşilcami ve Çelebi Sultan Mehmed Türbesi’nin ihyasındaki hizmetinden dolayı sadece büyük bir takdirle Mostbet casino konusu edilir. Çalışmaları içinde en mühimi olmaktan başka, Ahmed Vefik Paşa’nın fikrî ve ilmî şahsiyetini tam mânasıyla aksettiren bu eseri Türk lugatçılığında bir dönüm noktası teşkil etmiştir. Lehce-i Osmânî, memleketimizde Türk dilinin lugatını yapmaya asırlarca gerek görmemiş bir zihniyeti aşarak Osmanlı sahasında Türkçe’den Türkçe’ye ilk millî lugat olmak gibi bir değer taşımaktadır. Eser “avam sözü” diye hor görülegelmiş söz ve deyimlere ön planda yer vermekle dilde demokratlaşma ve millîleşme düşüncesinin şuurlu bir gerçekleştiricisi oluşu yanında, Türkiye Türkçesi’ndeki kelimelerin aslî mâna ve imlâlarını Doğu Türkçesi’nde arayan, Türkçe’nin sözlerini türedikleri kök etrafında toplayıp açıklayan bir yol takip etmesi ile de Türk lugatçılığında bir merhale sayılmıştır. Lehce-i Osmânî zengin malzemesiyle Batı’da ve bizde günümüze kadar, Barbier de Meynard, Redhouse ve Radloff’unkiler de dahil, Türkçe’nin birçok lugatına kaynak olma vazifesini görmüştür (Ehemmiyeti dolayısıyla başlı başına bir konu teşkil eden eser hakkında gereken etraflı bilgi LEHCE-i OSMÂNÎ maddesindedir). Yükselişleri, vazife hayatının ilk yirmi yedi senesinden sonra hep aziller ve süreksiz memuriyetlerle beraber yürümüş, uzun azil devrelerinde fikir ve edebiyat yönü, devlet adamlığı görünüşünü arka plana geçirmiştir.}

an example

{İlkin 25 Eylül 1871’de Rüsûmat emini tayin edilip hemen ardından birinci rütbeden Mecîdî nişanı ile taltif edildi. Ancak burada fazla kalamayıp kendisini tutan Mahmud Nedim Paşa’nın sadâreti müddetince, keyfî ve usullere aykırı muamelelere meyleden mizacının daha da açığa vuran tesiriyle hiçbirinde uzun süre kalamadığı üst seviyede değişik makam ve memuriyetlerin ardarda birinden bir başkasına geçirildi. Rüsûmat eminliğinden dört ay sonra vazifesi 26 Ocak 1872’de Sadâret müsteşarlığına, buradan da yine bir dört ay kadar sonra 16 Mayıs 1872’de Maarif nâzırlığına, altı buçuk ay kadar bir zamanı takiben de Mütercim Rüşdü Paşa’nın sadâretinde 5 Aralık 1872’de Şûrâ-yı Devlet âzalığına çevrildi. Bu son memuriyetinde henüz dokuz ayı doldurmamışken yine yeni bir azille vazifesinden alındı (15 Ağustos 1873). Ahmed Vefik, iki sene esnasında birbiri ardınca getirildiği bu makamlar içinde anılması gereken en mühim icraatı Maarif nâzırlığında göstermiştir.|Kendisi hakkında, “Çoktan beri Bâbıâli Çar ordularının karşısında, o zamana kadar politika ile öğür olmamış bu genç adamın ağzından olduğu şekilde yüksek ve kararlı konuşmamıştı” diyen Ubicini’nin belirttiği gibi, son Rus taburları Prut’un ötesine çekildikten sonradır ki o da Romanya’yı terketmekteydi. Kendisininkini takip eden başkalarının da bir dizi tercüme ve adaptesi ile edebiyatımızda Molière geleneğinin kurucu ve başlatıcısı olan Ahmed Vefik’in onu seçmesi kadar, yeni nevide ilk adımlar atılırken yaptığı diğer isabetli bir hareket, kitâbîliğe düşmekten uzak bir tutumla halkın ağzındaki Türkçe’nin zevkini, konuşma dilinin imkânlarını bir istikamet olarak göstermesidir. Türkçe, onun verdiği örneklerde deyimleri, nükteleri, mecazları ve atasözlerinden, kendisininkinden başka lugatların uzun süre tanımadığı kuytularda kalmış sözlerine kadar açılan bir zenginlikle komedinin ayrıca kuvvet aldığı bir kaynak olur.|Ardından da bâlâ rütbesiyle birlikte 14 Mart 1857’de Deâvî nâzırlığına yükseltildi. İş sahiplerine karşı tutumunun sertliği ve usulsüz muamelelerde bulunduğu yolundaki şikâyetler yüzünden, Reşid Paşa’nın kısa bir müddet için sadâretten ayrıldığı sırada bu vazifeden alınarak Meclis-i Vâlâ âzalığına döndü (Eylül 1857). Ahmed Vefik’in buradaki tasnifi, kendinden sonraki tarih yazarları tarafından uzun süre benimsenmiş, eser, sonraki mektep kitaplarına, hatta Mustafa Nûri Paşa’nın Netâyicü’l-vukūât’ı nevinden terkibî eserlere de rehber olmuştur. Bu küçük hacimli kitabın en ehemmiyetli tarafı, Osmanlı tarihini ilk defa mektep programlarına sokmak gibi bir millî rolü olmasıdır.}

{SİBER AYLAKLIK VE SİBER ZORBALIĞIN AKADEMİK BAŞARI ÜZERİNDEKİ YORDAYICI ETKİSİNİN İNCELENMESİ|AHMED VEFİK PAŞA|Ayrıntılar}

{Romanya prensliklerinde Rus nüfuzu günden güne artarken Ahmed Vefik Rus entrikalarına set çekerek Rumen halkının gönlünü kazanmasını ve buradaki Türk menfaatlerini korumasını bilen bir idare tarzı ortaya koydu. Ahmed Vefik Paşa’nın eserleri ve başka müelliflerden yaptığı neşirler konusunda belirtilmeden geçilmeyecek bir nokta, onun bunlara kendi ismini koymak istemeyişidir. Eserleri içinde sadece Hikmet-i Târih ve yalnız ikinci baskısı ile Lehce-i Osmânî’de ismi görülür. Bir de Târîh-i Osmânî’nin bazı ilânlarda Ahmed Cevdet Paşa’ya ait gösterilmesi dolayısıyla 1868 (1285) baskısının arka sayfasında, bunun Ahmed Vefik’e ait olduğunu bildiren bir kayıt konulmuştur. Bunlardan başka Ahmed Vefik, daha önce de işaret edildiği gibi yer küresiyle beş kıtanın Avrupa’da basılmış haritalarının, Türkçeleştirdiği yer isimlerini kolayca görünecek şekilde ve ehemmiyetlerine göre hattatlara yazdırdığı değişik büyüklük ve çeşitte yazılarla taşbaskılarını da yaptırmıştır.|Yeni vazifesine hemen gittiğinin sanılmasının aksine ancak bir senelik gecikme ile Tahran’a hareket edebildi. Böylece Encümen-i Dâniş’in başlangıçtaki toplantılarına katılma fırsatını elde etti. Babası, Dîvân-ı Hümâyun’un ilk müslüman tercümanı olan ve Bulgaristan asıllı olduğu için Bulgarîzâde diye tanınmış Yahyâ Nâci Efendi’nin (ö. Temmuz 1824) oğlu olup Hariciye Nezâreti Tercüme Odası’ndan başlayarak sefâret tercümanlık ve maslahatgüzarlığı, daha sonra da Bâb-ı Seraskerî Tercüme Odası müdürlüğü gibi memuriyetlerde bulunan Rûhuddin Mehmed Efendi’dir (ö. 4 Eylül 1847).|Mehmed Fuad Köprülü, Millî Edebiyat Cereyanının İlk Mübeşşirleri ve Dîvân-ı Türkî-i Basît, İstanbul 1928, s.}

{

{Deneme Kategorisinde Son Yazılar|Uzun bir aradan sonra|SİBER AYLAKLIK VE SİBER ZORBALIĞIN AKADEMİK BAŞARI ÜZERİNDEKİ YORDAYICI ETKİSİNİN İNCELENMESİ}

|}

{Az bir zaman sonra da 19 Mart 1877’de meclisin açılışı ile kendisine paşa unvanını kazandıran vezirlik rütbesi verildi (26 Mart 1877). Ahmed Vefik Paşa’nın bütün bu çalışmalarından başka, eski müelliflerin tarih ve edebiyat sahasındaki neşir imkânına kavuşamamış mühim eserlerinin basımını sağlamak suretiyle kültür ve fikir hayatımıza yaptığı, ancak lâyıkı ile bilinememiş ayrı bir hizmeti daha vardır. Ali Şîr Nevâî’nin, o devirde Fransız şarkiyatçılarının kendi ülkelerinin zengin kütüphanelerinde o kadar aradıkları halde elde edemedikleri, Doğu’da da nüshalarına az rastlanan Mahbûbü’l-kulûb adlı Çağatayca eserini ilim dünyasına kazandırması bunların başında gelir. Ahmed Vefik, Ali Şîr Nevâî’nin son eseri olan bu mühim kitabı, Nevâî üzerinde ciddi araştırmaları başlatmış olan Belin ile birlikte İstanbul’daki birkaç mühim nüshasına dayanarak 1873’te (1289) Matbaa-i Âmire’de ilk defa olarak bastırdı.|Ahmed Vefik, tamir edilen camileri, hanları, çeşme ve şadırvanları ile Bursa’yı bir imar şantiyesi haline getirmişti. Burayı güzelleştirme ve mâmur kılma uğrundaki hizmetleri herkesçe teslim edilen Ahmed Vefik Paşa şehir halkı tarafından yıllarca “Bursa’nın kurtarıcısı” diye anıldı. Bu vazifesinde Türklüğün şerefini ve devletin itibar ve haysiyetini korumak yolunda -meselâ Hz.|Bunlara meşhur hattatların elinden çıkma, bir kısmı kendi kütüphanesinde mevcut yazı numunelerini bir araya getiren birkaç albümün neşrini yapması da ilâve edilirse onun bilinmeyen faaliyetlerinden biri daha tanınmış olur. Hiçbir dile onunki gibi bir ustalıkla nakledilmediği belirtilen Molière’in kendi dehasına en uygun çeviriciyi Ahmed Vefik Paşa’nın şahsında bulduğu ifade edilmektedir. Onun bu emsalsiz başarısına olan hayranlık, “Ahmed Vefik, Molière’e eserlerini Türkçe’de yazdırmıştır” hükmü ile en veciz ifadesine erişmiştir. On sekiz ay süren bu memuriyeti sırasında mükemmel bir diplomat olduğunu ispatlayan Ahmed Vefik, vazifesi bittiğinde buradaki hizmet ve başarılarından dolayı Sultan Abdülmecid namına hususi bir takdirname ile taltif edildiği gibi, başta Rumenler’inki olduğu halde yabancı basında da şahsiyetini ve başarılarını öven yazılar çıktı.}

0 commenti

Lascia un Commento

Vuoi partecipare alla discussione?
Sentitevi liberi di contribuire!

Lascia un commento

Il tuo indirizzo email non sarà pubblicato. I campi obbligatori sono contrassegnati *